İşçi Alacakları ve Belirsiz Alacak Davası

İŞÇİ ALACAKLARINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN BAŞLANGICI

Taraflar arasındaki sözleşmede aksine bir hüküm yoksa genel olarak işçiler, devlet memurlarından farklı olarak, çalıştıkları ayın ücretini, bu ayın sonunda talep ve davaya hak kazanırlar. Aylık ücretler için zamanaşımı, her bir ayın ücretinin muaccel olduğu tarihten itibaren ayrı ayrı işlemeye başlar ve beş yıl sonra zamanaşımına uğrar.

Fazla çalışma, hafta ve genel tatilde çalışma ücretleri ile ikramiye ve sosyal yardımlara ilişkin ücretler doğdukları anda muaccel olur ve bu tarihten itibaren zamanaşımı işlemeye başlar.

Tüm bu işçi alacakları için dava açıldığında, davalının zamanaşımı savunması ile karşılaşılırsa, beş yıllık zamanaşımı süresi, davanın açıldığı tarihten geriye doğru hesaplanacaktır. Bu halde davanın açıldığı tarihten beş yıl önce muaccel hale gelen alacakların zamanaşımına uğradığı kabul edilecektir (İş Kanunu m.32/f.8).

İşçilerin yıllık izin ücretleri ise, yıllık iznin hak edildiği anda değil, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona erdiği anda muaccel olur. Diğer bir ifadeyle iş sözleşmesi devam ederken yıllık izinlerin ücreti talep edilemez. Yıllık izinlerin ücreti ancak iş sözleşmesi sona erdiği anda talep edilebilir ve zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlar (İş Kanunu m.59/f.1). Bu nedenle iş sözleşmesi sona erdikten sonra beş yıllık zamanaşımı süresi içinde dava açılması koşuluyla, yukarıda belirtilen işçi alacaklarından farklı olarak, hak edip de kullanılmayan yıllık izin ücretlerinin tamamı hüküm altına alınacaktır.

İhbar ve kıdem tazminatı alacaklarının muaccel olduğu ve on yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarih, iş sözleşmesinin feshi tarihidir.

İşçi Alacaklarında Zamanaşımı Süresi

İşçilerin ücretlerinin beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu 4857 sayılı İş Kanunu’nun 23. maddesinin 8. fıkrasında açıkça düzenlenmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun kapsamında iş sözleşmesine dayanarak çalışan işçiler anılan kanunun 4. maddesi gereğince Borçlar Kanunu’nun 313 vd. hükümleri çerçevesinde hizmet akdine dayanarak çalışan işçilerin ücretleri de beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Buna karşılık iş sözleşmesinden doğan diğer borçlar, özellikle sözleşmeden doğan bir borcun ifa edilmemesi nedeniyle istenen tazminat talepleri on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

4857 sayılı Kanun kapsamındaki işçilerin fazla çalışma ücretleri ile yıllık ücretli izin ücretleri de beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak fazla çalışma ücretleri fazla çalışmanın gerçekleştiği ay muaccel hale gelir ve zamanaşımı süresi bu tarihten itibaren işlemeye başlarken; yıllık ücretli izin ücretleri, işçinin izne hak kazandığı tarihte değil, işçinin işten ayrılmasıyla muaccel hale gelir ve bu tarihten itibaren ileriye doğru beş yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.

İşçilerin ihbar vekıdem tazminatı ücretleri de yıllık ücretli izin ücretinde olduğu gibi, işçinin ihbar vekıdem tazminatına hak kazanacak şekilde iş sözleşmesinin sona ermesiyle muaccel hale gelir ve on yıl sonra zamanaşımına uğrar.

Zamanaşımının Durması

Zamanaşımının işlemeye başlamadan önce veya işlemeye başladıktan sonra, kanunda belirtilen engellerle durmasına ve engel ortadan kalktıktan sonra da kaldığı yerden işlemeye devam etmesine zamanaşımının durması denilir.

Zamanaşımını durduran nedenler, zamanaşımı işlemeye başladığı anda mevcutsa zamanaşımı işlemeye başlamaz, zamanaşımı işlemeye başladıktan sonra ortaya çıkarsa zamanaşımı işlemeye devam etmez.Zamanaşımınındurmasında,kesilmesinden farklı olarak, işlemeye başlayan süre varlığını korur ve durma nedeni ortadan kalktıktan sonra kaldığı yerden devam eder.

İcra ve İflas Kanunu’nun 194. maddesine göre, iflasın açılmasıyla birlikte şeref ve haysiyete tecavüzden ve vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları, nafaka davaları ve rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan davalar hariç, müflisin davalı veya davacı olarak yer aldığı diğer hukuk davalar ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonrasına kadar durur. İİK.m.194/2 hükmüne göreyse, bu süre zarfında duran davaların konusunu oluşturan alacak ve borçlar için zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez. İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesine göre, sermaye şirketleri ile kooperatiflerin temsile yetkili organları veya alacaklılardan herhangi biri, şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair iyileştirme projesini belgeleriyle birlikte ticaret mahkemesine sunarak, iflasın ertelenmesini isteyebilir. Ticaret mahkemesi, iyileştirme projesini ciddi ve inandırıcı bulursa, azami bir yıl için iflasın ertelenmesine karar verir.

Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur. Erteleme süresi içerisinde bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı süreleri ve hak düşürücü süreler işlemez (İİK.m.179b/f.1). Bununla birlikte bu süre zarfında İİK.m.206’nın birinci sırasında yazılan alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabileceğinden (İİK.m.179b/f.3), söz konusu alacaklar için zamanaşımı durmayacaktır.

Zamanaşımının kesilmesinden farklı olarak zamanaşımın durmasında, durma nedeni ortaya çıkıncaya kadar işleyen süre varlığını korur. Durma nedeni ortadan kalktıktan sonra, durma anına kadar işleyen süre kaldığı yerden tekrar işlemeye başlar. Örneğin beş yıllık zamanaşımına tabi bir alacak hakkında durma sebebi dördüncü yılda ortaya çıkarsa, durma nedeni ortadan kalkana kadar zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Durma nedeninin ortadan kalkmasından sonra beş yıldan arta kalan bir yıllık süre için zamanaşımı işlemeye devam eder.

İflasın ertelenmesi zamanaşımı ve hak düşüren süreler işlemez kuralı, erteleme süresi içinde yapılamayan veya duran takiplere konu olabilecek nitelikteki alacakların tabi bulunduğu zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerle ilgilidir. Rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip edilebilecek alacaklar veİİK’in 206. maddesinde birinci sıra alacak olarak belirtilen işçi alacakları bakımından öngörülen zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemeye devam edecektir

Zamanaşımın Kesilmesi

İşlemeye başlamış ve henüz tamamlanmamış zamanaşımı süresinin kanunda öngörülen kesilme nedenlerinden birinin gerçekleşmesiyle son bulması ve kesilme nedeninin ortadan kalkmasıyla birlikte yeni baştan işlemeye başlamasına zamanaşımın kesilmesi denir. Zamanaşımının kesilmesiyle birlikte, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi hiçbir sonuç doğurmamak üzere ortadan kalkar ve zamanaşımını kesen olaydan itibaren baştan yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar.

Zamanaşımını kesen nedenler asıl olarak Borçlar Kanunu’nun 133. ve 136. maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 133. ve 136. maddelerinin Borçlar Kanunu’nun üçüncü babında düzenlenmesi, BK. m.127. maddesinin emredici niteliği ve anılan hükümlerin sınırlı sayıda düzenlendiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımını kesen nedenlerin kıyas yoluyla genişletilemeyecekleri ve tarafların anlaşmasıyla değiştirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

ALACAKLININ ALACAĞINI İFLAS MASASINA KAYIT ETTİRMEK İÇİN BAŞVURMASI İLE BİRLİKTE BU ALACAKLAR İÇİN İŞLEYEN ZAMANAŞIMI KESİLİR. (BK.m.133/B.2).

İflas dairesince tasfiyenin adi şekilde yapılmasına karar verildiğinin ilanından itibaren bir ay içerisinde iflas alacaklısı iflas idaresine başvurarak alacağını kayıt ettirebilir (İİK. m. 219/b.2). ZAMANAŞIMI İFLAS İDARESİNE BAŞVURULDUĞU TARİHTE KESİLİR.

İflas alacaklısı bir aylık süre içerisinde başvurmamışsa, iflas kapanıncaya kadar alacağın kayıt ettirilmesini isteyebilir (İİK.m.236). Bu halde zamanaşımı iflas idaresine başvuru tarihinde değil, iflas idaresi tarafından alacağın kabul edilerek masaya kayıt edildiği tarihte kesilmiş olur (İİKm.236/f.4).

İflas dairesi basit tasfiye usulüne göre tasfiyenin yapılmasına karar verdiği takdirde, yirmi günden az iki aydan çok olmamak şartıyla bir süre vererek alacaklıları alacaklarını bildirmeleri için ilanla davet eder (İİK.m.218/f.2). İflas alacaklısının bu süre içinde iflas dairesine iflas alacağının kaydı için başvurmasıyla birlikte zamanaşımı kesilir.

İşlemeye başlayan zamanaşımı süresi kanunda öngörülen kesilme nedenlerinden birinin gerçekleşmesiyle kesilir ve o ana kadar işlemiş zamanaşımı süresi ortadan kalkar. Zamanaşımı kesildikten sonra baştan yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar. Bu husus BK.m.135/f.1 hükmünde şu şekilde düzenlenmiştir: “Müruru zaman katedilmiş olunca katından itibaren yeni birmüddet cereyan etmeğe başlar.”BK.M.135 HÜKMÜNDEN AÇIKÇA ANLAŞILMAMAKLA BİRLİKTE, İŞLEMEYE BAŞLAYAN YENİ SÜRE KURAL OLARAK KESİLEN ESKİ SÜRENİN AYNISIDIR.

Zamanaşımı kesen nedenler genel ise olarak Borçlar Kanunu’nun 133. ve 136. maddelerinde düzenlenmiştir. Zamanaşımının kesilmesi için öncelikle işlemeye başlamış ve henüz tamamlanmamış bir zamanaşımı süresinin bulunması gereklidir. Zamanaşımının kesilmesiyle birlikte, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi hiçbir sonuç doğurmamak üzere ortadan kalkar ve zamanaşımını kesen olaydan itibaren baştan yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar. İşlemeye başlayan yeni süre kural olarak kesilen eski sürenin aynısıdır. Bununla birlikte borcun bir senetle ikrar edilmesi veya alacağın bir hükümle sabit olması halinde, işlemeye başlayacak yeni süre, kesilen süreden bağımsız olarak daima on yıldır (BK.m.135/f.2).

BK.m.136/3 gereğince: “Katı, bir iflasa müdahaleden neşet etmiş ise müruru zaman, iflasa müteallik hükümlere göre alacağı yeniden talep etmek mümkün olduğu zamandan itibaren yeniden cereyana başlar.”

Örnek Yargıtay Kararı

T.C.
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2013/15167
KARAR NO. 2014/17279
KARAR TARİHİ. 16.06.2014


* BELİRLİ VEYA BELİRSİZ ALACAK DAVASI / KISMİ DAVA (İş Hukukundan Kaynaklanan Alacaklar/Baştan Belirleme Yapmanın Kural Olarak Doğru ve Mümkün Olmadığı - Belirsiz Alacak Davasının Açılabilmesinin Gerekli Şartların Varlığına Bağlı Bulunduğu/Aynı Şartların Kısmi Dava İçin de Söz Konusu Olduğu)

* BELİRSİZ ALACAK DAVASI (Fazla Çalışma Hafta Tatili ve Genel Tatil Alacakları - Davacı Haftada Kaç Saat Fazla Çalışma Yaptığını Hangi Hafta Tatili ve Genel Tatillerde Çalıştığını Belirleyebilmekte İse de Hakimin Hesaplanan Miktardan Hangi Oranda Takdiri İndirim Yapacağını Bilebilecek Durumda Bulunmadığı/Bu Alacakların Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilebileceği)

* FAZLA ÇALIŞMA / HAFTA TATİLİ / GENEL TATİL ALACAKLARI (Bu Alacakların Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilebileceği - Davacı Haftada Kaç Saat Fazla Çalışma Yaptığını Hangi Hafta Tatili ve Genel Tatillerde Çalıştığını Belirleyebilmekte İse de Hakimin Hesaplanan Miktardan Hangi Oranda Takdiri İndirim Yapacağını Bilebilecek Durumda Bulunmadığı)

* HAKİMİN TAKDİR YETKİSİ (Fazla Çalışma Hafta Tatili ve Genel Tatil Ücreti Alacaklarının Yazılı Belgelere ve İşyeri Kayıtlarına Dayanmayıp Tanık Anlatımlarına Dayanması/Uygun Oranda Hakkaniyet İndirimi Yapılması Gerektiği - İndirim Oranı Baştan Belirli Olmadığından Alacağın Belirsiz Kabul Edileceği/Belirsiz Alacak Davası)

* KIDEM TAZMİNATI / ÜCRET / ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ /YILLIK İZİN ALACAKLARI (Belirli Alacak Oldukları ve Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilemeyecekleri - Ücret Miktarı Tartışmalı İse de Tartışmanın Varlığının Alacağı Belirsiz Hale Getirmeyeceği/Hukuki Yarar Yokluğundan Açılan Davanın Reddi Gerektiği)

* BELİRLİ ALACAK DAVALARI (Kıdem Tazminatı/Ücret/Asgari Geçim İndirimi İle Yıllık İzin Alacakları - Belirsiz Alacak Olarak Değerlendirilemeyeceği/Ücret Miktarı Tartışmalı İse de Tartışmanın Varlığının Alacağı Belirsiz Hale Getirmeyeceği)

* ÜCRETİN TESPİTİ (Kıdem Tazminatı/Ücret/Fazla Çalışma/Hafta Tatili/Genel Tatil/Asgari Geçim İndirimi İle Yıllık İzin Ücreti Alacaklarının Ödetilmesi Talebi - İmzalı Bordrolarda Yer Alan Ücretin Gerçeği Yansıtmadığı Şüphesi Ortaya Çıktığında Araştırılması Gereken Hususlar)

* İŞ HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN ALACAKLAR (Baştan Belirleme Yapmanın Kural Olarak Doğru ve Mümkün Olmadığı/Belirsiz Alacak Davasının Açılabilmesinin Gerekli Şartların Varlığına Bağlı Bulunduğu - Kıdem Tazminatı/Ücret/Fazla Çalışma/Hafta Tatili/Genel Tatil/Asgari Geçim İndirimi İle Yıllık İzin Ücreti Alacakları)

* İŞÇİLİK ALACAKLARI (Kıdem Tazminatı/Ücret/Fazla Çalışma/Hafta Tatili/Genel Tatil/Asgari Geçim İndirimi İle Yıllık İzin Ücreti Alacakları - Belirli ve Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilebilecekler/Hakimin Takdir Yetkisi/Ücret Miktarının Tartışmalı Olması)

* HAFTA TATİLİ ALACAĞI (Bu Alacağın Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilebileceği - Davacı Hangi Hafta Tatilinde Çalıştığını Belirleyebilmekte İse de Hakimin Hesaplanan Miktardan Hangi Oranda Takdiri İndirim Yapacağını Bilebilecek Durumda Bulunmadığı)

* GENEL TATİL ALACAĞI (Bu Alacağın Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilebileceği - Davacı Hangi Genel Tatillerde Çalıştığını Belirleyebilmekte İse de Hakimin Hesaplanan Miktardan Hangi Oranda Takdiri İndirim Yapacağını Bilebilecek Durumda Bulunmadığı)

* ÜCRET ALACAĞI (Belirli Alacak Olduğu ve Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilemeyeceği - Ücret Miktarı Tartışmalı İse de Tartışmanın Varlığının Alacağı Belirsiz Hale Getirmeyeceği/Hukuki Yarar Yokluğundan Açılan Davanın Reddi Gerektiği)

* ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ ALACAĞI (Belirli Alacak Olduğu ve Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilemeyeceği - Ücret Miktarı Tartışmalı İse de Tartışmanın Varlığının Alacağı Belirsiz Hale Getirmeyeceği/Hukuki Yarar Yokluğundan Açılan Davanın Reddi Gerektiği)

* YILLIK İZİN ALACAĞI (Belirli Alacak Olduğu ve Belirsiz Alacak Davasına Konu Edilemeyeceği - Ücret Miktarı Tartışmalı İse de Tartışmanın Varlığının Alacağı Belirsiz Hale Getirmeyeceği/Hukuki Yarar Yokluğundan Açılan Davanın Reddi Gerektiği)
6100/m. 107, 109
6098/m. 50, 51,56
4857/m. 32, 46, 47
1475/m. 14
ÖZET : Davacı, kıdem tazminatı, ücret, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil, asgari geçim indirimi ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
İş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz. Keza aynı şey kısmi dava için söz konusudur.
Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını, hangi hafta tatili ve genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de, hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu nedenle fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları belirsiz alacak davasına konu edilebilir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku uygulamasında, Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Uyuşmazlık konusu kıdem tazminatı, ücret, asgari geçim indirimi ile yıllık izin alacağı bakımından; talep içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını, aile durumuna göre ödenmesi gereken asgari geçim indirimi tutarını, kaç aylık ücret alacağı olduğunu belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Taraflar arasında ücret miktarı tartışmalı ise de, salt söz konusu tartışmanın varlığı alacağı belirsiz hale getirmez.

Bu halde kıdem tazminatı, ücret, asgari geçim indirimi ile yıllık izin alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem tazminatı ile ücret, asgari geçim indirimi ve yıllık izin alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekir.

Olayda, feshin kesinleştiği tarih itibariyle ücretin tespiti emsal ücret araştırması yapılarak belirlendikten sonra, (İmzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı, ayrıca davacının çalıştığı işyerinin faaliyet gösterdiği alanda uzman bir bilirkişiden de görüş alınarak davacının fesih tarihindeki gerçek ücreti saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.) dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının hesaplanması ile sonuca gidilmesi gerekir.

DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ücret, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil. asgari geçim indirimi ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirterek, davacının 13.12.2007- 04.10.2011 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığını ve iş sözleşmesini işçilik alacaklarının ödenmemesi sebebiyle haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile ücret, yıllık izin, asgari geçim indirimi, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarını istemiştir.


Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar vekili, davacının iş sözleşmesinin devamsızlık haklı sebebine dayanılarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalılar temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanun'un 107. maddesine göre,
"(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından, esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi üzerinde durularak ihdas edilmiş ve nihayetinde kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir.
6100 sayılı Kanun'un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak belirlyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku uygulamasında, Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.

Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardanyararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Dairemizin 31.12.2012 tarih 2012/30463 esas 2012/30091 karar sayılı kararı).
6100 sayılı Kanun'un 110. maddesinde düzenlenen, davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) halinde, talep sayısı sayısı kadar dava bulunduğu kabul edildiğinden ve aynı Kanunun 297/2. maddesi uyarınca da her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerektiğinden, bu durumda da dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığının her bir talep bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.

Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, iş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz. Keza aynı şey kısmi dava için söz konusudur.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede;
Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını, hangi hafta tatili ve genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de, hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu nedenle fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem tazminatı, ücret, asgari geçim indirimi ile yıllık izin alacağı bakımından; talep içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını, aile durumuna göre ödenmesi gereken asgari geçim indirimi tutarını, kaç aylık ücret alacağı olduğunu belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Taraflar arasında ücret miktarı tartışmalı ise de, salt söz konusu tartışmanın varlığı alacağı belirsiz hale getirmez. Bu halde kıdem tazminatı, ücret, asgari geçim indirimi ile yıllık izin alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem tazminatı ile ücret, asgari geçim indirimi ve yıllık izin alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında, işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanun'unda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı, ayrıca davacının çalıştığı işyerinin faaliyet gösterdiği alanda uzman bir bilirkişiden de görüş alınarak davacının fesih tarihindeki gerçek ücreti saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, feshin kesinleştiği tarih itibariyle ücretin tespiti emsal ücret araştırması yapılarak belirlendikten sonra, dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının hesaplanması ile sonuca gidilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.


SONUÇ :
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.06.2014 tarihinde oyçokluğu karar verildi.


KARŞI OY :
Dava, bir kısım işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme davayı kabul etmiş, yapılan temyiz üzerine karar, Dairemizce, usulden bozulmuştur.
Bozma gerekçesinde, talep edilen kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağının belirlenebilir alacak olduğu, bu taleplere ilişkin davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı vurgulanmıştır.
Fazla çalışma ve genel tatil alacağına ilişkin taleplerin ise belirsiz alacak davasına konu olabileceği aynı ilamda ifade edilmiştir.
Buna gerekçe olarak da, fazla çalışma alacağı ile genel tatil alacağından mahkeme tarafından yapılacak takdiri (hakkaniyet) indirim oranının davacı tarafından bilinemeyeceği hususu gösterilmiştir.
Kanımca fazla mesai alacağı ve genel tatil alacağına ilişkin taleplerde belirlenebilir niteliktedir. Mahkemenin nihai kararda yapabileceği takdiri indirim, davacının talep edebileceği miktar açısından belirleyici değildir.
Olayda, davacıdan talep edebileceği miktarı bilmesi beklenmektedir. Mahkemenin hükmedeceği miktarları davacının bilmesi beklenmediği gibi, bu husus talep edilebilirlik konusu ile ilgili de değildir.
Talep edilebilecek miktar konusu ile hükmedilebilecek miktar konusu farklı kavramlardır. Bunların birbirine karıştırılması isabetli değildir.
Fazla mesai alacağı ile genel tatil alacağınında belirsiz alacak davası konusu yapılamayacağı gerekçesi ile sayın çoğunluğun bozma gerekçesine kısmen katılmıyorum.