Ceza Davasının Açılması  İmza İnkarı

12. Hukuk Dairesi 2010/20097 E., 2011/1762 K.

CEZA DAVASININ AÇILMASI 
İMZA İNKARI 


Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü : 

Alacaklı vekili tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçluya örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlu vekilinin İİK'nun 168/4.maddesinde öngörülen yasal 5 günlük sürede icra mahkemesine başvurarak, imzaya itiraz ettiği anlaşılmıştır. 

Mahkemece yaptırılan inceleme sonucunda Adli Tıp Uzmanı-Grafolog bilirkişi S……… K……'un düzenlediği 22.06.2009 tarihli raporda imzanın borçlunun eli ürünü olmadığı bildirilmiştir. Mahkemece imza itirazının kabulü kararından sonra İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2008/477 E. sayılı dosyasından alınan 02.06.2010 ve 13.09.2010 tarihli raporlarda imzanın Gökhan Yıldız eli ürünü olduğu açıklanmıştır. 

HGK'nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-382-415 sayılı kararında da belirtildiği üzere; herhangi bir belgedeki imza ve yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının, tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması, sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf yada diğer uygun görüntü teknikleri ile de desteklenmesi şarttır. 

O halde, mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden ve ehil bilirkişilerden oluşacak bir kuruldan mütalaa alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir. 

Öte yandan borçlu hakkında bonoya dayalı olarak takip yapılmış; borçlu icra mahkemesine verdiği itiraz dilekçesinde bonodaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür. Yargılama sırasında, senetle ilgili olarak ağır ceza mahkemesinde nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik suçundan dava açıldığı anlaşılmış, borçlu vekili, bu davanın bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir. HUMK'nun 314-316-317.maddeleri gereğince, usulüne göre açılmış bir sahtecilik davası sırasında senedin bilirkişi marifeti ile incelenmesine ve olaydan haberdar olanların dinlenmesine karar verildiği takdirde, senet o dava sonunda verilecek hükme kadar hiçbir işleme esas tutulamaz. Ancak ceza davasının açılmış olması, kişisel hak bakımından davaya müdahale olunarak senedin iptali istenmedikçe hukuk davasına ve icra takibine doğrudan etkili değildir. 

Mahkemece yukarıdaki ilkelere göre ceza davasının ön mesele olarak kabulü ile sonucunun beklenmesine gerek olup olmadığı saptanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi de isabetsizdir. 

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 24.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.