İstihkak Davası Nasıl Açılır?


Mahcuz mala istihkak davasında mahcuz mal, borçlunun elinde ise İİK. 97 uyarınca üçüncü şahıs davayı alacaklıya karşı açacaktır.
Fakat mal üçüncü şahsın elinde ise, bu halde davayı alacaklının İİK. 99 uyarınca üçüncü şahsa karşı açması gerekir.
Buradan da anlaşıldığı gibi, davada taraf rolleri, malın borçlu veya üçüncü şahsın elinde bulunmasına göre değişiklik arz etmektedir.
Prosedürü bu anlamda farklı başlıklarda incelemeden önce kanunda belirtilen “elde bulundurma” kavramı ile anlatılmak istenen şeye kısaca değinelim:
Hacizli malı elde bulundurma, hukuki bir kavram olan zilyetliğin karşıtı olarak kullanılmamıştır. Kastedilen hususun, zilyetliğin maddi ve harici öğesi olan “şey üzerinde egemenlik, fiili tasarruf kudreti” olduğu doktrinde oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Taşınırlar için geçerli olan bu kural taşınmazlar için söz konusu değildir. Taşınmaz, tapu sicilinde kimin adına kayıtlı gözüküyorsa onun malı sayılır ve ancak onun borcundan dolayı haczedilebilir. Yani sicil zilyetliğine kim sahip ise onun malı elinde bulundurduğu kabul edilir.
Kıymetli evraka bağlı haklara, bunları fiilen elinde bulunduran kimse zilyet sayılır.
Diğer alacaklarda ise, elinde bulundurma koşulunu, “hak üzerinde fiilen tasarruf edebilmek olanağına sahip olan kimse” gerçekleştirir.
Malı muhtelif şahıslar ellerinde bulunduruyorlarsa; örneğin, borçlu ile istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi haczedilen menkul malı birlikte ellerinde bulunduruyorlarsa, hacizli mal İİK. 97 a’ya göre borçlunun elinde sayılır.
Bunlar dışında, kiralanan yerde bulunan malları, kiracının elinde bulundurduğu kabul edilir. Ancak kiracı kiralanmış olan yerde bilfiil oturmuyorsa, o yerde bulunan şeylerde artık zilyed sayılmaz; zilyed, bu malları fiilen kullanan kimsedir.
a. Malın Borçlunun Elinde Bulunması Hali
b. İstihkak iddiasında bulunulması
İstihkak iddiası haczedilen mal üzerinde üçüncü kişinin mülkiyet veya rehin hakkı iddia etmesi veya borçlu tarafından, haczedilen malın üçüncü kişinin mülkü veya rehni olduğunu ileri sürmesidir.
Sözlü veya yazılı olabilen İstihkak iddiası iki şekilde ileri sürülebilir:
i. Haciz sırasında
Borçlunun elinde bulunan mal haczedilirken, borçlu bu malı başkasının mülkü veya rehni olarak gösterdiği veya borçlunun elinde iken haczedilen mal üzerinde bir üçüncü kişi tarafından mülkiyet veya rehin hakkı iddia edildiği takdirde, haczi yapan memur bu istihkak iddiasını haciz tutanağına geçirir ve iddia ve alacaklı ile borçluya bildirilir.
Haczin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içinde
Üçüncü şahıs, haciz zamanında işe müdahale edebilecek durumda bulunmuyorsa, İİK. 97/9 uyarınca mahcuz mal ve satışı sonucu elde edilen para (pretium succedit in locum rei) memurun elinde bulunduğu müddetçe istihkak talebinde bulunmak hakkına sahiptir. Ancak paraların paylaştırılmasından sonra bu davanın açılmasına imkan verilmemiştir.
Bu durumda üçüncü kişi ancak haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde istihkak iddiasında bulunabilir.
Yedi günlük istihkak iddiasında bulunma süresi hak düşürücü süre olup İcra dairesince doğrudan doğruya gözetilir. Yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunulmazsa artık o takipte bu iddiayı ileri sürme hakkı kaybedilmiş olur.Borçlunun elinde iken haczedilen bir mal hakkında bir üçüncü kişi icra dairesine gelerek istihkak iddiasında bulunursa, bu istihkak iddiası da haciz tutanağına geçirilir.
Ayrıca İİK 103’e göre yapılacak bu bildirimle, bu iddiaya karşı itirazları olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük süre verilir. Üç günlük süre verilmeden yapılan tebligatlar geçersizdir.
Haczin Öğrenilmesinin İspatı ve Kanuni Karine
Alacaklı, yedi günlük istihkak süresinin geçirildiğini, müddeinin daha önce haczi öğrendiğini iddia ettiği takdirde bunu kendisi kanıtlamalıdır. Aksi takdirde istihkak müddeisinin bildirdiği tarih haczi öğrenme tarihi sayılır.
Tüzel kişilerde haczi öğrenme tarihi, dava açmaya yetkili makamın öğrenme günüdür.
İştirak halinde bulunan bir mal veya miras payının haczi halinde paydaşlardan en sonuncusunun öğrenme tarihi haczi öğrenme olarak kabul edilir.
Kanuni tarafından düzenlenen bir karineye göre ise, istihkak iddiasının yapıldığı tarihte veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi ile birlikte oturan kimseler veya bu şahısların iş ortakları, iddianın yapıldığı tarihte veya davanın açıldığı tarihte malın haczini öğrenmiş sayılırlar.
c. İstihkak İddiasına İtiraz Edilmemesi
İİK. 96/II’ye göre; alacaklı ya da borçlu, icra dairesi tarafından kendilerine tanınan üç günlük süre içinde istihkak iddiasına itiraz etmezlerse, istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar. Buna göre de, istihkak iddiası olarak ileri sürülen hak mülkiyet hakkı ise, mal üzerindeki haciz kaldırılır; ileri sürülen hak sınırlı ayni hak ise, mal bu sınırlı ayni hak ile kısıtlı olarak haczedilmiş sayılır.
d. İstihkak iddiasına İtiraz Edilmesi
İİK. 97/I’e göre; alacaklı ve borçlu, kendisine verilen üç günlük süre içinde sözlü ya da yazılı olarak üçüncü kişinin istihkak iddiasına itiraz ederse, icra müdürü dosyayı hemen icra tetkik merciine verir.Bunun için itirazda bulunanların bir istemine gerek yoktur.
İcra müdürünün, istihkak iddiası üzerine 97.maddeye göre işlem yapmaması, süresiz şikayet konusu olur.
Tetkik merci, dosyayı inceler ve gerekirse ilgilileri duruşmaya çağırır. Yapacağı araştırma ve inceleme sonunda varacağı kanıya göre takibin devamı veya ertelenmesi hakkında bir karar verir. Tetkik merciinin, istihkak iddiasının esası hakkında karar vermesi isabetsiz ve yasaya aykırı olur.
Tetkik mercii, kural olarak istihkak iddia edilen mal hakkındaki takibin ertelenmesine karar verir; bu halde üçüncü kişiden haksız çıktığı takdirde alacaklının olası zararına karşı İİK. 36’da gösterilen bir teminat alınır. Bu teminatın cins ve tutarı mevcut delillerin niteliğine göre takdir olunur. Fakat merci, istihkak iddiasının doğruluğuna kanaat getirirse davacıyı teminattan muaf tutabilir.
Ancak, istihkak davasının üçüncü kişi tarafından sırf satışı geri bırakmak amacıyla kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde, tetkik merci takibin devamına karar verir.
İİK. 97/V’e göre, takibin devamına ilişkin tetkik merci kararı temyiz edilemez.
Takibin ertelenmesi veya devamı hakkındaki kararın istihkak iddiasında bulunana tebliği üzerine dava aşaması başlar.
e. İstihkak Davası
i. Davanın Açılması
İİK. 97/VI’ya göre; Üçüncü kişi, takibin ertelenmesi veya devamına ilişkin tetkik mercii kararının kendisine tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde, haciz koydurmuş olan alacaklıya karşı istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır ve alacaklı artık o malın satılmasını isteyebilir.Buradaki feragat ancak derdest takip bakımından hüküm doğurur. Bu sebeple feragatin maddi hukuk münasebetine bir tesiri olmadığı gibi sonraki bir takipte de herhangi bir hükme sahip değildir.
Davanın yedi gün içinde açılması gerekse de, üçüncü kişi bu kararın tebliğini beklemeden de dava açabilir.
Buradaki yedi günlük süre hak düşürücü süre olduğundan, tetkik mercii tarafından resen göz önünde tutulur.
Ancak kendisine istihkak talebinde bulunmak imkanı verilmemiş üçüncü şahıs, haczi edilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemiş ise bedeli hakkında istihkak davası açabilir. Burada da üçüncü şahıs, istihkak iddia ettiği malın haczini öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde davayı açması gerekir.Bu takdirde merci, takibin talik edilip edilmeyeceği hakkında acele karar verir. Mahcuz mal satılmış ise merci bedelin muhakeme neticesine kadar mevkuf tutulması veya teminatlı veya teminatsız alacaklıya verilmesi hususunda ayrıca karar verir.
ii. Davada Taraflar
Davacı: Haczi yapılan mal veya mallar borçlu elinde ise, istihkak davasını üçüncü kişi açar ve bu suretle davayı açan kimse, davacı sıfatını kazanır.
Mal veya mallar üzerinde müşterek mülkiyet varsa, maliklerden biri sadece kendi payı için dava açabilir. İştirak halinde mülkiyet varsa, davanın bütün malikler tarafından açılması gerekir.
İstihkak davasını borçlu hiçbir zaman açamaz.
Davalı:Davalı, haczi isteyen ve yaptıran ve aynı zamanda istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklıdır.
Eğer haciz sırasında borçlu da malın kendisine ait olduğunu ileri sürmüşse, açılacak istihkak davasında davalı olarak gösterilir.
iii. Görev-Yetki
Görev: İİK 97/6’ya göre, istihkak davalarına bakmaya icra tetkik mercileri görevlidir.
Her ne kadar HUMK. 512/1’de “mahkeme” den söz edilmekte ise de bunu icra tetkik mercii olarak anlamak gerekir.
İİK. 261/son hükmünden, ihtiyati hacizde de istihkak prosedürünün icrai hacizlerde olduğu gibi yürütüleceği anlaşılmaktadır.
Ayrıca icra hakimliği teşkilatı olan yerlerde istihkak davalarına bu hakimler bakacaktır. İcra hakimliği olmayan yerlerde bu görev asliye hukuk hakimlerine aittir.Ancak asliye hukuk hakimi, davaya icra tetkik merci hakimi sıfatıyla baktığını tutanakta ve kararda göstermelidir.
Yetki: İstihkak davalarında yetkiye ilişkin hükümleri HUMK. düzenlemiştir. HUMK. 512’ye göre, taşınır mallarla ilgili istihkak davalarına eşyanın bulunduğu veya haczin vazolunduğu yer (icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer) mahkemesinde bakılır. Buna göre taşınır mallarla ilgili istihkak davalarına bakmaya yetkili icra tetkik mercileri:
1. İcra takibinin yapıldığı yer icra dairesince, bu yerdeki mallara haciz konmuşsa istihkak davası burada açılır.
2. Haczedilecek eşya icra takibinin yapıldığı yerden başka yerdeyse, haciz istinabe yoluyla yapılır. Bu durumda istihkak davası, eşyanın bulunduğu yerde açılabilir.
3. HUMK. 9’daki genel kurala göre dava, davalının bulunduğu yerde de açılabilir.
Taşınmaz mallara konulan hacze karşı istihkak davalarında yetkili yer, HUMK 13’e göre bu taşınmazın bulunduğu yer icra tetkik merciidir.
iv. Yargılama Usulü
Uygulanacak usul: İİK 97/XI’e göre, istihkak davasına genel hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne (HUMK. 507-511) göre duruşmalı olarak görülür.
İstihkak davası acele işlerden olduğundan ve bundan başka basit yargılama usulüne tabi bulunduğundan, bu davlara adli tatilde de bakılır(HUMK 176).
İspat: Uyuşmazlık konusu malın borçlunun ya da üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olmasına göre ispat yükü yer değiştirir. Borçlunun elinde bulunduğu sırada haczedilen mallar hakkında üçüncü kişi tarafından açılan istihkak davalarında ispat yükü, davacı üçüncü kişiye düşer.
Ancak bazı kötüniyetli borçlular, genellikle borçlarını öderken alacaklılara bazı güçlükler çıkarırlar. Ya mallarını kaçırırlar ya da hileli veya danışıklı işler yaparak mal varlığını azaltırlar. İşte bu gibi hileli işlemlere ve anlaşmalara karşı borçlunun gerçek alacaklılarını korumak için, kanun istihkak davası hakkında bazı karinelerle birlikte son fıkradaki özel ispat koşulları öngörmüştür.
Bu hükümleri içeren İİK. 97/a’yı incelersek bu kanun maddesinin öncelikle karineleri düzenlediğini görürüz:
o Bir menkul malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Yani borçlunun, menkul bir malın maliki sayılması için asli zilyed olması şart değildir, sadece elinde bulundurmuş olması yeterlidir.
o Borçlu ile üçüncü kişilerin menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde sayılır.
o Birlikte oturulan yerdeki mallardan nitelikleri itibariyle kadın, erkek, ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farzolunur.
Yukarıda açıklanan karinelerin aksini iddia eden ispatla yükümlüdür. İİK 97/a’nın son fıkrasında da bazı özel ispat koşulları düzenlenmiştir. Buna göre istihkak davacısı,
o Malı ne suretle iktisap ettiğini yani hangi hukuki sebebe dayanarak mal üzerinde ileri sürdüğü hakkı kazanmış olduğunu ispat etmelidir.
o Borçlunun elinde bulundurmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmek zorundadır.
Ayrıca üçüncü kişi sadece malı iktisap ettiğini ispat etmekle yükümlülüğünü yerine getirmiş olmaz; iktisap olanağına da sahip olduğunu yani malın karşılığı olan parayı sağlayabilecek güçte bulunduğunu makul bir şekilde kanıtlamalıdır.
Belirtilmek gerekir ki; buradaki ispat koşulları yalnız üçüncü kişilerin açtıkları istihkak davasında söz konusudur.
Taraflar, iddia ve savunmalarını her türlü delillerle isbat edebilirler. Bu deliller; ikrar, yazılı delil, taraflar tacir ise ticari defterler, tanık, bilirkişi incelemesi, keşif, fatura ve yemin olabilir. Tarafların gösterecekleri bütün bu deliller, tetkik mercii hakimi tarafından serbestçe takdir olunur.
v. Davanın Sonuçları
- Davanın Reddi:
İstihkak davasının amacı, mahcuz mal üzerinde icra takibinin devamına olanak bulunup bulunmadığını saptamaktan ibaret olduğuna göre tetkik mercii, davacı üçüncü kişinin iddiasının haksız olduğu kanısına varırsa ve böylece dava redle sonuçlanırsa, mahcuz malın üzerindeki haczin ve icra takibinin devam edeceği kesinleşmiş olur. Böylece alacaklı, malı paraya çevirttirip alacağını alma hakkını kazanır. Takibin talikine karar alınmış idi ise bu karar da kendiliğinden kalkar.
İstihkak ilamları, İİK 363/7’ye göre kabili temyizdir. Bunun için davacı İİK.97/14 gereğince icra dairesinden mühlet(icranın geri bırakılmasını) ister. Verilen mühlet içinde Yargıtay’dan tehiri icra kararı getirilmezse takibe devam olunur.
Temyizin satışı durduracağına ilişkin İİK. 364. madde burada uygulanmaz. Çünkü bu madde, sadece takip hukukuna ilişkin kararların temyizine münhasır bir hükümdür; istihkak davalarına ilişkin kararları kapsamaz.
İstihkak davasının reddi sonucunda ayrıca davacı, İİK. 97/13 hükmünce tazminatla sorumlu olur. Önceden takibin talikine karar verilmişse, alacaklının bu yüzden tahsili geciken alacak tutarının %15’inden aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınır. Bu hükme göre tazminata hükmedebilmek için davacının haksız çıkması yeterlidir, ayrıca kötüniyetli olması aranmaz.
Zarar tutarının %15’den fazla olduğu ileri sürülürse alacaklının bunu ispat etmesi gerekir.
-Davanın Kabulü:
Üçüncü kişi istihkak davasını kazandığı takdirde iddia ettiği hakkın niteliğine göre mahcuz mal üzerindeki haciz kalkar veya davacının o mal üzerindeki hakkına halel gelmemek kaydıyla devam eder.
Örneğin: Üçüncü kişinin iddia ettiği hak mülkiyet hakkı ise, mal üzerindeki haciz kalkar ve mal üçüncü kişiye verilir. Üçüncü kişinin hacizli mal üzerinde başka bir ayni hak sahibi olduğuna karar verilirse, mal bu ayni hakka zarar gelmemek şartıyla haczedilmiş olur.
İİK. 97/15’e göre haczolunan mal değerinin asgari %15’i tutarında tazminata hükmedebilmek için alacaklı veya borçlunun üçüncü kişinin istihkak iddiasına kötüniyetle itiraz etmiş olmaları gerekir. Kötüniyetten maksat, mahcuzun üçüncü kişiye ait olduğunu bile bile istihkak iddiasına karşı koymaktır.
Üçüncü kişinin istihkak iddiasına itiraz yapılmadan doğrudan doğruya mercie dava açılırsa davacı lehine tazminata hükmedilmez.
İtiraz eden alacaklı veya borçludan hangisi kötüniyetli ise tazminat yalnız onun hakkında uygulanır.
İİK. 97. maddesinin 13. fıkrasında tazminat alacak tutarı üzerinden hükmedildiği takdirde 15. fıkrasında mahcuz malın değeri üzerinden hükmedilmektedir.

2) Malın Üçüncü Şahsın Elinde Bulunması Hali
Alacaklının haciz istemi üzerine icra müdürü, takip konusu alacak için gerek borçlunun iş ve ev adresinde gerekse üçüncü kişilerin elinde bulunan malları haczeder ve haczedilen mallar hakkında borçlunun ve üçüncü kişilerin iddialarını haciz tutanağına yazar. Bunu takiben icra müdürü, üçüncü kişi aleyhine –tetkik merciinde- istihkak davası açmak üzere alacaklıya yedi günlük bir süre verir.
İşte İİK 99’a göre yukarda açıklandığı şekilde başlayan prosedür ile İİK 97’deki prosedür birçok açıdan benzerlikler arz etmektedir. Bu sebeple yukarıda belirtilen aşamaların tekrarı gereksiz olacağından, biz bu çalışmamızda iki düzenleme arasındaki fark ve benzerlikleri bir başlık altında toplayarak incelemeye çalışacağız:
İİK. 97 ve İİK. 99 Arasındaki Fark ve Benzerlikler
i. İİK. 99’a göre, alacaklıya dava açmak için verilecek yedi günlük süre, icra müdürü tarafından verilecektir; yoksa icra müdürü üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunmasını takiben “istihkak iddiası hakkında karar verilmek üzere” dosyayı Tetkik Merciine gönderemez. Halbuki İİK. 97’ye göre bu süreyi tetkik mercii verecektir.
ii. İİK. 99, 97. maddeye göre daha basit olarak düzenlenmiştir. 99. maddede gerek alacaklıya ve gerekse borçluya istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek hususunda tebligata gerek bulunmamaktadır.
iii. İİK. 99’a göre, haciz edilen mal üçüncü kişinin zilyetliğinde olduğu için bu üçüncü kişinin istihkak iddiasını ileri sürmesi ile bir karara gerek olmaksızın icra takibi duracaktır. Halbuki İİK. 97’ye göre, icra takibinin durması bakımından tetkik merciinin karar vermesi gerekir.
iv. Yedi günlük dava açma süresi, alacaklının haczi öğrendiği tarihten değil icra müdürünün süre verdiğini alacaklıya tefhim veya tebliğ ettiği tarihten itibaren işlemeye başlar.İİK 97’de de kural olarak tefhim ve tebliğ tarihi esas alınmış olunmakla birlikte kendisine istihkak talebinde bulunma imkanı tanınmamış üçüncü şahıslar bedelin alacaklıya verilmemiş olması kaydıyla haczi öğrenme tarihlerinden itibaren bedel üzerinde istihkak davası açabiliyorlardı.
v. İİK. 99’a göre, istihkak davasını alacaklının açması ve bu davada husumeti üçüncü kişiye yöneltmesi gerekir. Yani İİK 97’ye nazaran davacı ve davalı sıfatları farklılık göstermektedir.
vi. İİK. 99’da istihkak davasının hangi usule göre inceleneceği ve davada ispat yükünün kime ait olacağı düzenlenmemiş olmakla beraber, İİK. 97/11-12, 99.madde çerçevesinde açılacak davalarda da aynen uygulanır. Ör: Açılan istihkak davasında hacizli malı elinde bulunduran üçüncü kişi mülkiyet karinesinden yararlanacağı için ispat yükü de alacaklıdadır.
vii. İİK. 99’da İİK.97’de öngörüldüğü gibi bir tazminat düzenlenmemiştir. Doktrinde, yasada açık bir hüküm bulunmadığından, dava sonucunda tazminata hükmedilemeyeceği, buna karşı, mahkemede ayrıca açılabilecek bir davada, eğer koşulları oluşursa tazminat istenebileceği belirtilmiştir.Nitekim ERİŞ ve KURU da bu görüştedir.
YÜKSEK MAHKEME de eski içtihatlarında bu görüşü benimsemişken, sonraki uygulamalarında aksini belirterek yeni bir içtihat oluşturmuştur.
3) Malı Borçlu ile Üçüncü Şahsın Birlikte Elde Bulundurmaları Hali
Borçlu ile üçüncü kişinin menkul bir malı birlikte elde bulundurmaları halinde dahi, mal borçlunun elinde sayılır. Buna göre, bu halde de istihkak davasını açmak külfeti, borçlu ile birlikte malı elinde bulunduran üçüncü kişiye düşer.
Buna karşın, davayı alacaklı da açmış olabilir. Alacaklının bu davayı açmış olması halinde, dava sırf bu nedenle reddedilemez. Davayı kim açmış olursa olsun, davada isbat külfeti üçüncü kişiye aittir.
Üçüncü kişi, İİK. 97’ye göre, alacaklıya karşı açacağı istihkak davasında yasal karinenin aksini ispat etmekle yükümlüdür. Bu yüzden de, haciz edilen mala borçlunun malik olmadığını ve kendisinin gerçek malik olduğunu ispat edecektir.
İİK 97/a’da öngörülen karineye karşılık aynı maddenin 3. cümlesinde de üçüncü kişi yararına bir karine getirilmiştir.Yukarıda ispat adı altında işlediğimiz hükme göre, “Birlikte oturulan yerdeki mallardan nitelikleri itibariyle kadın, erkek, ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur”. Bu hüküm, belirtilen üçüncü kişilerin ispatı açısından kolaylık getirmiştir.
4) Malın Çalınmış veya Kaybolmuş Bir Mal Olması Hali
İİK. 98’de çalınmış veya zayi olmuş mallar hakkında MK’nın 902, 903 ve 904. maddeleri saklı tutulmuştur. Yani bu şeyler hakkında MK hükümleri uyarınca istihkak davası açılabilir.
MK 902’ye göre, çalınmış veya zayi olmuş malın hakiki sahibi mahcuzun paraya çevrilmesinden ve paraların paylaştırılmasından sonra dahi çalınma ve ziya tarihinden itibaren beş sene içinde istihkak davası açabilir.
Müzayedede bu malı satın almış olan kimsenin iyiniyeti davanın kabulüne engel olmaz. Ancak satın alanın satıcıya ödediği paranın kendisine verilmesi dava açma koşuludur.
Üçüncü şahsın malını borçluya emanet etmiş olduğu durumlarda mal icra dairesi tarafından satıldıktan sonra bedeli üzerinde de alacaklıya verilinceye kadar dava açılabilir.
İİK. 98/2 uyarınca icra dairesi tarafından pazarlık suretiyle yapılan satışı, MK. 902’de öngörülen “aleni müzayede” yani açık arttırma hükmünde saymak gerekir.
SONUÇ
Günümüzde yaşanılan ekonomik sıkıntılara paralel olarak borçlu ve alacaklı sıfatlarındaki artış, bu kişiler arasındaki problemlerin çözümünde kilit noktası olan İcra Hukukunun öneminin daha iyi kavranmasında araç olmuştur.
Menfaatlerin çatışması şeklinde karşımıza çıkan davaların çözümünde, bu menfaatler arasında bir denge kurmayı amaçlayan hukuk bilimi, bu amacı teker teker kanunlarımızda gerçeklemiş; böylece İcra ve İflas Kanunumuzda da çatışmalardan bağımsız üçüncü kişilerin hakları göz önünde bulundurulmuştur.
Bu açıdan “İstihkak Davaları”nı, “mağdurun hakkını korurken haklının mağduriyetini önleyen” davalar olarak tanımlayabiliriz.
İcra ve İflas Kanunumuzun 96 ve 99. maddeleri arasında düzenlenen bu davayı çalışmamızda ayrıntılarıyla incelemeye çalıştık.
Bu maddelerde, ağırlıklı olarak “malın borçlunun elinde bulunması hali”nin ele alınmıştır. Diğer ihtimaller, ana hatlarıyla düzenlenmiş; böylece ortaya bazı boşluklar çıkmıştır. Bu boşlukların doldurulmasında ise uygulama (yüksek mahkeme) ve doktrin büyük rol oynamıştır.
Örneğin, malın borçlunun elinde bulunması ihtimalinde yargılama usulü ve ispat da dahil olmak üzere bütün prosedür açıkça düzenlenmişken, malın üçüncü kişinin elinde bulunması ihtimalinde bu hususlara değinilmemiştir.
Her ne kadar buradaki boşluğun “bilinçli bir boşluk” olabileceği ve kanun koyucunun bir önceki ihtimalde genel bir düzenleme yaparak,bu düzenlemenin bir sonraki ihtimali de kapsamasının amaçlandığı ileri sürülebilirse de, çatışmaya sebebiyet vermemek amacıyla kanunumuzdaki boşlukların doldurulması hususunda yeni düzenlemelere gidilmelidir